Bir ülke düşünün.
Edebiyatının en prestijli ödülleri için yüzlerce başvuru alıyor. Dosyalar geliyor, satırlar okunuyor, paragraflar tartılıyor. Her biri ayrı bir iddia, ayrı bir umut. Sonunda jüri kararını açıklıyor:
Bu yıl ödül verilmeyecek.
Ne birincilik, ne mansiyon, ne teselli. Sadece sessizlik. Önemli bir cümle: “Yeterli olgunlukta bir eser bulunamadı.”
İşte bu cümle, bir ödülden daha güçlü. Çünkü o an, herkesin yarıştığı şeyin aslında ne kadar ciddi bir şey olduğunu hatırlatıyor.
Ödül, verilmediğinde daha da ağırlaşan bir terazidir bazen.
Japonya’da Akutagawa ve Naoki edebiyat ödülleri bu yıl boş geçti.
Gerekçeleri net: Dosyalar arasında yetenek var ama “olgunluk” eksik.
Bu kadar sade.
Ama bir o kadar da sarsıcı.
“Seçim Komitesi Üyesi Kawakami Hiromi, açıklamasında, aday eserlerde cezbedici unsurlar bulunduğunu ancak hiçbirinin seçici yeterlilikte olmadığını bildirdi.
“Yeni bir bakış açısı” getiren eserler aradıklarını kaydeden Kawakami, 4 adaydan 2’si arasında yapılan oylamada hiçbirinin çoğunluğu sağlayamadığını belirtti.
Ödülün verilememesi nedeniyle “son derece üzgün” olduklarını bildiren Kawakami, adayların ekstra bir çaba göstermelerini istediklerini dile getirdi.”
Bir metne “iyi” demek kolaydır.
Ama “henüz değil” diyebilmek, gerçek bir ölçü, derin bir sabır ve yüksek bir beklenti gerektirir.
Çünkü mesele sadece yazmak değil.
Zamana direnecek bir şey bırakmak.
Bugün her köşe başında dağıtılan onca madalyaya, plaketlere, takdirlere rağmen hâlâ elimizde kalıcı bir söz yoksa…
Belki de birileri zamanında “yeterince değil” demeyi ihmal etmiştir.
Belki de ödül enflasyonu vardır , değerini yitirmiştir.
Bir cümle, on kez alkışlandığında değer kazanmaz.
Ama bir kez geri çevrildiğinde, yazan da okuyan da düşünmeye başlar.
Japonya’nın sessizliği bu yüzden gürültülüdür.
O suskun karar, “ödül” başlığının bir tebrik değil, bir ölçü olduğunu hatırlatır.
Ve gerçek ölçünün, herkese uzatılan değil, gerektiğinde geri çekilen bir mercek olduğunu…
Belki de esas ödül, o merceğin altında hâlâ yazmaya devam edebilmektir.