Selçuk Moğul
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Tarihimizden Hazin Bir Sahne

Tarihimizden Hazin Bir Sahne

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“İstanbul işgal altındadır. İngiliz askerleri Boğaz kıyılarında devriye gezer. Bir İngiliz askeri, elindeki çorbayı taşırken damlaları akar. Ardından, açlıktan bitkin düşmüş sekiz yaşlarında bir Türk çocuğu yürüyerek yere düşen son damlaları yalayarak içmeye çalışır..””

Halikarnas Balıkçısı ve Mavi Sürgün’ün Tanıklığıyla

Türk edebiyatında Halikarnas Balıkçısı adıyla bildiğimiz Cevat Şakir Kabaağaçlı, yalnızca bir romancı ya da hikâyeci değil; sürgün, deniz ve insanlık temalarıyla bir ulusun belleğini diri tutan kalemlerden biridir. Onun Mavi Sürgün adlı anı-romanı, kişisel hayatının acılarını, sürgünlüğün getirdiği yalnızlığı ve dönemin tarihsel gerçekliğini bir araya getirir. Fakat eserin sayfaları arasında öyle bir sahne vardır ki, bütün bir milletin gururunun nasıl ayaklar altına alındığını, açlıkla ve çaresizlikle sınandığını tek bir anlık tabloyla gözlerimizin önüne serer.

İstanbul işgal altındadır. Boğaz kıyılarında İngiliz askerleri devriye gezmekte, şehrin ruhuna yabancı bir soğukluk çökmektedir. Bir İngiliz askeri, öğle çorbasını içtikten sonra kabını yere atar. Onun için sıradan bir gündelik hareketten ibarettir bu. Ama işte tam o anda, açlıktan gözleri kararmış, kemikleri derisinden fırlamış bir Türk çocuğu koşar, kabı kapar ve içine sinmiş yağlı izleri diliyle sıyırmaya başlar. Çocuğun o titrek dili, yalnızca birkaç damlayı değil, bir ulusun onurunu da yalayarak geri kazanmaya çalışır.

Askerin yüzünde küçümseyici, alaycı bir tebessüm belirir. O tebessüm, bir uygarlığın başka bir millete “medeniyet” adı altında reva gördüğü zilletin ifadesidir. Fakat bizim için, bu manzara yalnızca bir işgal tasviri değildir; aynı zamanda bağımsızlık iradesinin neden bu kadar hayati olduğunu anlatan kanlı-canlı bir belgedir. Çocuğun açlığı, aslında bütün bir milletin esaretle boğuşan açlığıdır; kabın içindeki son damlalar ise geleceğin özgürlüğüne duyulan umudun simgesidir.

Halikarnas Balıkçısı, bu sahneyi aktarırken bir anıyı kaydetmekle kalmaz, bize bir kurtuluş reçetesi de bırakır. Çünkü özgürlük, yalnızca askeri bir zaferin adı değildir; onuru çiğnenmiş çocukların gözyaşlarından süzülen derslerin toplamıdır. Bir milletin karnı açken haysiyetini koruması, işte o çocukta olduğu gibi, en büyük sınavdır.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, çorba kabının yalayan dili, aslında bir milletin yeniden ayağa kalkma iradesini anlatır. Kurtuluş Savaşı, sadece topraklarımızı geri almak için değil, o çocuğun gözlerindeki açlığı, dilindeki çaresizliği sonsuza dek silmek için verilmiştir. Çünkü bizim reçetemiz, onuru çiğnenmiş nesilleri yeniden diriltmek, açlığın ve işgalin zincirlerini parçalamaktır.

O yüzden Mavi Sürgün’deki bu sahne, edebiyatımızda yalnızca bir hatıra değil, bir öğüt, bir uyarı ve bir yol haritasıdır. Kurtuluşun yolu, işte o çorba kabının kenarında kalan damlaları geleceğe çevirmekten, bir ulusun onurunu yeniden yeşertmekten geçmiştir.

O çocuk kurgu değildir, daha sonraları bu çocuk yüzlerce kez hem bu coğrafyada hem her yerde karşımıza çıkmaktadır. O çocuğa şefkat gerekir, yorulmuştur. Mavi ya da rengarenk sürgünlerde..

Tarihimizden Hazin Bir Sahne
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.