27 Temmuz’da iki yaşına girecek olan kızımın “ben buradayım!” dediği her an, beni yeniden düşünmeye sevk ediyor.
Kimi zaman yerde ağlarken, kimi zaman bir şeyleri fırlatırken… O anlarda içimden hep “Ne yapmalıyım?” sorusu geçiyor.
Bir gün, bu soruya yanıt olabilecek bir kitap geçti elime: Bütün Beyinli Çocuk — Daniel J. Siegel ve Tina Payne Bryson’un birlikte kaleme aldığı, çocuk gelişimiyle ilgilenen herkesin yoluna düşmesi gereken bir kitap.
Çocuk Değil, Beyin Konuşuyor
Kitap, çocukların öfke nöbetlerini, inatçı tutumlarını ya da iletişim kurmayı reddettikleri anları “davranış problemi” olarak değil, beyin gelişiminin doğal bir sonucu olarak açıklıyor.
Okudukça fark ettim ki aslında kızım değil, benim beynim gelişiyor.
En çarpıcı bölümlerden biri “üst beyin – alt beyin” dengesini anlatan kısımdı. Çocuklar, yoğun duygular yaşadığında alt beyin kontrolü ele geçiriyor. Bu nedenle sakin kalamıyor, tepki veriyor, ağlıyor, fırlatıyor.
Ama biz onlara duygularını ifade etmeyi, adlandırmayı ve kabul etmeyi öğrettiğimizde, üst beyinlerini yavaş yavaş inşa ediyoruz.
“Name it to Tame it”: Adlandır, Sakinleşsin
Kitabın en pratik yaklaşımlarından biri “Name it to tame it.” ilkesine dayanıyor. Yani duyguyu adlandır ki çocuğun o duyguyla baş edebilsin.
Bir gün parkta yere oturup ağlayan kızımı ikna etmeye çalışırken, ne yapacağımı bilemiyordum.
Şimdi biliyorum ona “Bu seni üzdü galiba” demek, sadece empati değil, beynine sakinliği tanıtmanın yoluymuş.
Bu yöntemi denediğimde tepkisi değişti. “Evet!” diyerek ağlamayı kesti. O an anladım: Krizi çözmem gerekmiyor, sadece ona eşlik etmem yetiyor.
Annelik Bir İnşa Süreciymiş
Bütün Beyinli Çocuk, sadece kızımın duygularını değil, anneliğe bakışımı da dönüştürdü.
Her kriz anı, onun değil, ikimizin sınavıydı. Ve artık bu sınavda ezber değil, anlayış var; sabır var; bilim var.
Belki de anneliğin sırrı, bir çocuğun beynine değil, kalbine dokunmakta gizlidir. Ama o kalbe giden en güvenli yolun beyinden geçtiğini öğrendiğinizde, inat krizleri bile artık bir bağ kurma fırsatına dönüşüyor.
Bugün bir kitap okudum ve artık kızımın krizlerine “sorun” değil, büyümenin dili olarak bakıyorum.
Çünkü artık biliyorum: Çocuğumun değil, benim beynim gelişiyor.
Artık krizleri düzeltmeye çalışmıyorum. Onları birlikte yaşayıp, birlikte iyileşiyoruz.
Çünkü o anda kızım büyümekle uğraşırken, ben de daha sabırlı, daha anlayışlı bir insan olmayı öğreniyorum.
Ve bu yolculukta en büyük rehberim, bir kitap oldu.