Gül Akpınar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Zamanın Sessiz Haritası

Zamanın Sessiz Haritası

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hayat bazen bir rüzgâr gibidir; adı yoktur, yönü belirsizdir, ama bir şekilde her varlığın içinden geçer. Bu rüzgârın içinde küçük bir harita saklıdır. Harita deyince akla yollar gelmesin. Burada çizgiler değil, beklenmiş sessizlikler vardır; köşelerde yer imi gibi kalmış “henüz”ler ve “az kaldı”lar. Ortasında bir boşluk vardır; boşluk, ne sevgi ne acıdır; ikisinin arasında bulanık bir ışık halidir.

Durdukça şekil değiştirir bu harita: sabır kıtaları genişler, korku vadileri sakince erir. Haritayı okuyan kişi elleriyle değil, nefesiyle hisseder. El yordamıyla değil sessizlik yordamıyla okur: bir tohumun hangi sessizlikte uyanacağını bilir. 

Zaman zaman fırtınalar gelir ve haritayı silmek ister. Rüzgâr, dalları kırar; sessizlik kökleri titreten bir yankıya dönüşür. Ama her çatlağın, her kırığın içinde ince bir ışık sızar. Bu ışık, yönü gösterir; kırıkları onarmaya çalışmaz, sadece var olmalarını kabul eder. Çünkü bazen en güçlü yakınlık, müdahale etmeden, sessizce yanında durmaktır.

Her yalnızlık bir şehir gibidir. Sokakları yoktur; yerine bekleyiş vadileri, hatırlanmamış anların caddeleri vardır. Bu şehirde postacılar yoktur; mektuplar kendi kendine dolaşır. En değerli mektuplar, hiç gönderilmemiş olanlardır. Onları okuyan kişi, okudukça kendi el yazısını unutabilir; çünkü mektup, okuyanı zamansız bir yere, kendi iç sessizliğinin derinliklerine taşır.

Bazen bir gece yeter. Bir tek gece… Sessizliğe dokunan, fırtınayı değil dinginliği taşıyan bir gece. O geceden sonra harita değişmez belki ama artık başka türlü okunur: yara olarak değil, yol olarak. Her kırık, ışığın ilk giriş yeridir. Her sessizlik, içinde saklı bir yankı taşır. Ve her boşluk, dolmayı bekleyen bir nefes gibidir.

Işık sabah olduğunda, gri gökyüzü sarıya dönerken, harita yeniden parlar. Dallar, rüzgârla birlikte ilk kez sallanırken fark edilir: ne kopmak için ne de savrulmak için değil, sadece durmak ve var olmak için sallanırlar. O an insan anlar: yalnızlık ebedî değildir. Sessizlik, bazen kelimelerden daha derin konuşur. Ve her çatlak, ışığın ilk giriş yeridir.

Bir yaprak düşün; rüzgârla buluşmuş ama herhangi bir melodiyi takip etmiyor. Sadece hafif bir fısıltı ve yapraktan süzülen ışığın mırıltısı var. İki nokta, birbirine sessizce bakıyor; bazen en kısa köprü, yalnızlığın ortasında yükseliyor. O köprü, kırılganlığı güvenceye alırken aynı zamanda açılma ihtimalini de taşıyor.

Her pas, yeni bir renk katar; her çatlak, affetmenin bir çeşididir. Ve haritanın en dip köşesinde gizlenmiş bir not vardır, kimse okumamış olacak belki:

”Her yalnızlık farklı bir nefes ritmine sahiptir. Kimi ritimler gece yarısını çalan saatin tıkırtısı gibidir, kimi sabahın ilk çayının fincandan çekilip konduğu anın sessizliği gibidir küçük, kırılgan, kutsal.”

Bu harita, görünmez ama var olan bir yol göstericidir. Sessizce fısıldar: sabırlı ol, varlığın kadar nazik ol, ve her çatlağına ışık sızmasına izin ver. Çünkü rüzgârın, yalnızlığın ve sessizliğin kendine özgü bir dili vardır; onu dinleyenler, kendi iç ışığını fark ederler.

Zamanın Sessiz Haritası
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.