Emine Kurt
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. BİR YIKILIŞ HİKÂYESİ

BİR YIKILIŞ HİKÂYESİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ben, yıllar önce çocukluğu tarafından terk edilip kimsesizliğe mahkum edilmiş bir kızım. Daha doğrusu şimdiye kadar öyleydim. Fakat artık değilim çünkü hayatıma o girdi. Hiç beklemediğim bir anda, hiç beklemediğim bir zamanda. Ve sadece girmekle de kalmayıp bana çocukluğumu hediye etti. Hiç gelmeyecek dediğim çocukluğumu… Artık içimde onu hissedebiliyorum var ve benimle. Bazen kahkahalarını duyuyorum, bazen umudunu hissediyorum, bazen de heyecanını. Meğer ne kadar da yabancıymışım bu hisse? Ne kadar da yabancıymışım yaşamaya? Fakat artık sadece yaşamak istiyorum. Her şeyi, her şeyimle, her şeyiyle…

Mesela kırlarda doyasıya koşmak, müzik açıp dans etmek, onun karşısına oturup hiç susmadan konuşmak, sadece ona nazlanıp onunla olmak ve her bir hücresini ezberleyinceye kadar onu izlemek istiyorum. Ben çocukluğumu bana getiren bu adamı çocukluk arkadaşım yapmak istiyorum. Duyuyor musunuz beni? Onu , âşık olduğum bu adamı, çocukluk arkadaşım yapmak istiyorum.

Bu duyguyu nasıl kelimelere dökebilirim bilmiyorum. Hangi kelimeyi kullansam ya da hangi cümleyi kursam yetersiz kalacakmış gibi. Ama şunu söyleyebilirim: Ben ilk defa tek bir sesin bütün sesleri bastırabileceğini, tek bir yüzün ise bütün yüzleri unutturabileceğini öğrendim. Sadece bunları da değil ben kendimi bile onunla tanıdım, onunla keşfettim, onunla öğrendim.

Sen, âşık olduğum adam, peki sen duyuyor musun beni? Midemde uçuşan kelebeklerin kanat seslerini de duyuyor musun? Ya da sana karşı koyamayan kalbimin sesini…

AYRILIK TOHUMLARI

Bugün senin tenini hissetmeden geçen 2 günüm. Biliyorum bu çok az bir zaman dilimine tekabül ediyor. Fakat o kadar alışmışım ki varlığına her bir dakika, her bir saniye hatta her bir salise seni düşünmeden edemiyorum. Aklımı çok meşgul ediyorsunuz beyefendi. Şimdi ise senin kokuna sığınıp seni hissetmeye çalışıyorum. Belki de sesini duymaya… Biliyorum gün içinde birçok kez konuşuyoruz. Ama sen de beni anla. Gözlerine bakarak kaybolmakla bir değil ki. Oysa konuşurken seni izlemek, yüzünün her bir detayını ezberlemek…

Söylesene bu ayrılık ne kadar sürecek? Ne zaman döneceksin bana? Ne zaman tenini hissedeceğim tenimde?

Zaman geçtikçe özlemim daha çok artıyor. Bir taş gibi yüreğimde taşıyorum. Fakat bu ağırlığa bu yürek ne kadar dayanır bilmiyorum. Hem artık eskisi gibi sürekli konuşamıyoruz da. Sesinizi özledim beyefendi. Kokunuzu özledim, varlığınızı özledim. İlk zamanlarda, senden gizlice aldığım kazağına sinmiş kokunla yetiniyordum. Fakat artık o da yetmiyor. Yetinemiyorum. Şimdi ise yatağımın köşesine sinmiş seni düşünüyorum. Fotoğraflarımıza bakıyorum. Ne kadar da mutluymuşuz. “Şimdi mutlu değil misin?” diye soracaksın. Ben sadece senleyken mutluyum bilmiyor musun?

AYRILIK

Ben aşkımızın aradaki bu mesafeyi aşabileceğini düşünmüştüm. Fakat artık buna olan inancımı da kaybetmeye başladım.

Bugün sen gideli 6 ay oldu, konuşmayalı ise 2 gün. Şimdi nasılsın ya da nerde kimlerlesin bilmiyorum. Umarım iyisindir. Ben mi ? Ben iyi değilim. Zoruma gidiyor bu ayrılık. Her gün yan yana olduğum, kahkahalarında huzur bulduğum, bakışlarında dinlendiğim sana bu kadar uzak olmak çok zoruma gidiyor. Biliyorum seni şu an arayıp konuşabiliriz fakat son konuşmamızda o kadar çok soğuktun ki kalbimi buza çevirdin. Bana bu kadar soğuk olma beyefendi. Özellikle sıcaklığını bu kadar hissettirmişken.

Kırgınım beyefendi ama size değil aramızdaki bu mesafelere kırgınım. Bizi imkansız kılmaya çalışan mesafelere… Oysa biz imkansız olamazdık değil mi? Sen, sen imkansızı imkan haline getirmişken bizi imkansız kılamazsın değil mi? O halde neden aramıyorsun, neden gelmiyorsun? Hiç mi özlemediniz beyefendi?

Biliyor musun benim tek arkadaşım senmişsin. Meğerse sen benim her şeyim olmuşsun. Sevgilim, ailem, evim, sırdaşım, oyun arkadaşım hatta çocukluğum bile. Bu yüzden beni terk edip giden sadece sen olmadın. Senden sonra önce renkler gitti hayatımdan. Artık her şey eskisinden bile karanlık. Sonra ise çocukluğum terk etti beni. Giderken öyle bir kırgın baktı ki bana, kendime çekip kollarımın arasına alamadım. Hem, hem onu öylece yüzüstü bırakmışken nasıl alabilirim ki? Nasıl gitme kal diyebilirim ki?

Artık zifiri karanlıkta kimsesizim, yapayalnızım. Çok üşüyorum beyefendi. Sensiz kalmak ne kadar da zormuş. Ne kadar da acı vericiymiş. Ben ne kadar da imkansıza tutulmuşum böyle. Hem zaten aşk benim neyimeydi ki. Şimdi arka fonda bizim şarkımız var önümde ise fotoğraflarımız, hemen yanında bana aldığın hediyeler ve elimde bir çakmak. Hoşça kal beyefendi ve hoşça kal kendim.

 

 

BİR YIKILIŞ HİKÂYESİ
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.