İçten bir “Nasılsın?” sorusu uzun zamandır duymuyoruz. “Nasılsın?” sorusunu, gündelik telaşlarımızın içerisinde tamamen yüzeysel anlamda, âdet yerini bulsun diye sorar olduk.
Hadi buna alıştık diyelim…
Ama artık günümüz “kültüründe” sıradan “Nasılsın?” sorusu bile yerini “Ne aldın?” sorusuna bırakmak üzere.
Yoksa artık, kimse kimsenin gerçekten nasıl olduğunu, ne hissettiğini merak etmiyor mu?
“Duygularımızı değerlerimizi artık tamamen fiyat etiketleriyle, takip ettiğimiz indirim günleriyle, aldığımız marka ürünler, gittiğimiz lüks mekanlarla ölçer olduk Muazzam bir tüketim çılgınlığının içindeyiz, dönüp ’’ bana, bize ne oldu?’’ diye sormak yerine hala ne almadım ne eksiğim var diye düşünüyoruz.
Eskiden bir arkadaşımızla oturup iki muhabbet ettiğimizde içimiz ferahlardı. Bir bardak çay eşliğinde saatlerce süren sohbetlerle ruhumuz hafiflerdi. Şimdiyse muhabbetlerimiz bile sıradanlaştı: “Bunu aldım, buraya gittim.” Sürekli bir “yaptım, ettim, aldım” yarışındayız. En çok ben aldım yarışı!
Dostlarımızla içimizi dökmek, dertleşmek niyetiyle oturduğumuz masalarda, kimi zaman farkında olmadan birbirimizi yetersizlik duygusuna sürükler olduk.
Finalde, mutlu olmamız gereken buluşmalarımızdan stresle, kıyasla, eksiklik duygusuyla kalkıyoruz masalardan.
Peki, bize ne oldu?
Markalaştık, tercihlerimiz hızla değişti, ama içtenliğimiz, iletişimimiz, sohbet kalitemiz azaldı.
Peki değerlerimizi, empati duygumuzu nasıl da oldu kaybettik. Belki de birbirimizi anlamaktan kaçıyoruz artık sadece “görünmek” istiyoruz.
Aynalarda, fotoğraflarda, alışverişte, her yerde…
Ve en sonunda biri kalkıyor masadan, elinde kahvesiyle;
“Aldıkların bittiyse kalkalım’’