1. Haberler
  2. ÜNLÜ YAZARLAR
  3. UZAYDA REKABET KIZIŞIRKEN BİZ NEREDEYİZ?

UZAYDA REKABET KIZIŞIRKEN BİZ NEREDEYİZ?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Uzay konusunda Türkiye’nin nerede olduğuna dair küçük bir internet araştırması yaptığınızda karşınıza ne yazık ki ‘Türkler uzayda!’ türü esprilerden oluşan külliyatlı bir literatür dışında pek de bir şey çıkmıyor. Tam da bu nedenle uzay konusunda ülkemizde farkındalığı arttırmak hem de bu konuda Türkçe literatür üretmek adına bir kaç yazı yazmak isterim. Bu yazıda sırası ile önce uzay rekabetinin kısa bir tarihçesine ve bu gün mevcut aktörlerin pozisyonuna değineceğim.

Uzay rekabetinin kısa tarihçesi

Aslında II. Dünya Savaşı’ndan kalma roket teknolojisi ve savaştan sonra ortaya çıkan uluslararası gerginlikle beraber Uzay Çağı’nı başlatan büyük haber 4 Ekim 1957 geldi. Sovyetler Birliği, ilk insan yapımı uyduyu başarıyla yörüngeye yerleştirmeyi başarmıştı. Uzay çağının sembolü olan bu araca Rusça ‘uydu’ anlamına gelen Sputnik adı verilmişti. Soğuk Savaş döneminde SSCB ve ABD arasındaki kültürel ve teknolojik rekabetin önemli bir parçası haline gelen bu yarış, iki kutbun birbirini olası bir sıcak savaştan uzak tutarak, psikolojik savaş aracı olarak birbirine karşı galip gelme arenası olarak kullanıldı. Sputnik’in uzaya fırlatılması aynı zamanda, uzay keşfinin ve uzayın askerileştirilmesi üzerine yapılacak tartışmaların başlangıç noktasını oluşturdu.

Sovyetlerin Sputnik başarısı, Amerikalıların yörüngeye ilk insan yapımı uydu yerleştirme projeleri olan ‘Vanguard’ın(öncü)’ başarısız olmasının da etkisiyle ABD’de büyük bir infiale ve şoka neden oldu. Bu başarı, hem uzay teknolojisinde yarışında geride kalmak demekti hem de daha önemlisi, bu denemeyi başaran Sovyetlerin nükleer bir silahı ABD üzerine gönderebileceği paranoyası tüm Amerikalıların aklına girerek Sputnik sendromuna yol açmıştı. Sovyetlerin bu teknolojiyi sadece sivil amaçlar için değil askeri amaçlar içinde kullanacağı bu yolla bir çok üstün silaha sahip olacağı düşünülüyordu. Birçok uzayın keşif ve kullanımı için gerekli teknolojilerin balistik füzeler ve bu füzelere nükleer savaş başlığı yerleştirmek için kullanılan teknoloji ile  benzer olması bu korkunun iyice artmasına neden olmuştu. Amerikan kamuoyu bu şokla, ilk defa Sovyetleri bu derece büyük bir tehdit olarak algılamaya başladı. Bu şoktan sonra 29 Temmuz 1958 tarihinde ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından ABD Havacılık ve Uzay Dairesi NASA kuruldu. ABD başkanı Eisenhower, bu süreçte ‘Uzay Yarışı(Space Race)’ terimini ilk defa kullanarak literatüre kazandırdı.

12 Nisan 1961 günü Yuri Gagarin, Vostok(Doğu) adlı bir roketin tepesine yerleştirilmiş küçük bir kapsülün içine girerek,   dünyanın etrafında 108 dakika süren bir uçuştan sonra, yeniden atmosfere girerek Rusya topraklarına inecekti. Rusya’nın bu rekabette öne geçmesindeki en büyük etken, tüm uzay bilimcilerce kabul edilen deha  Sergei Korolev’di. Korolev, uzaya gönderilen ilk insan yapımı uyduyu (Sputnik) tasarlayan, uzaya ilk canlıyı(Laika-köpek), ilk insanı (Gagarin) ve ilk kadını (Valentina Tereshkova) gönderen, ilk uzay yürüyüşünü (Alexei Leonov) organize eden, dünya dışında bir başka uzay cismine ilk kez uzay aracı indiren (1966’da Ay’a inen Rus uydusu Luna 9) ve o günden bugüne uzaya insan ve malzeme taşıyan Soyuz sistemini kuran ana beyindi. Bakalım Türkiye ne zaman Sergei Korolev gibi bir milli uzay kahramanı çıkaracak?

Sovyetler Birliği, Vostok serisi uzay araçları ile uzaya ilk insanı göndermeyi başardı. Yuri Gagarin 12 Nisan 1961’de Vostok 1 aracıyla yaptığı uçuşla Dünya yörüngesine başarıyla ulaşan ilk insan olmuştu, Rusların uzaya insan göndermeyi başaran ilk güç olmasının ardından sadece 23 gün sonra 5 Mayıs 1961’de Alan Shepard uzaya giden ikinci insan ve ilk Amerikalı oldu.  Ancak Gagarin’in aksine  Shepard’in  aracı yörüngeye giremedi, atmosferin dışına çıktıktan hemen sonra geri döndü. ABD’nin yörüngeye girebilen ilk insanlı uçuşu, ancak bir yıl sonra, John Glenn yönetimindeki Mercury 4 aracı ile gerçekleşti.

Amerikan uzay çalışmalarının duayenlerinden John Logsdon, “John F. Kennedy and the Race to the Moon” adlı kitabında, Kennedy’nin, uzaya ilk insanı gönderen Rusları yenilgiye uğratmak için, Ay’ı hedef olarak seçtiğini anlatıyor. Logsdon, Ay’a insan göndermenin 1961 yılındaki teknolojik imkanlar içinde, ekstra yeni teknolojik icat gerektirmeyen ancak parasal olarak oldukça masraf isteyen bir yatırım olduğuna dikkat çekiyor. İlerleyen yıllarda ABD halkı da NASA’ya harcanan paralardan rahatsızlık duyacak ve bu harcamaların Rusların da etkisini yitirmesiyle zamana bağlı olarak kısılmasına neden olacaktı. Öte yandan, Sovyet uzay programının beyni Korolev’in 1966 yılında  beklenmedik ölümü her şeyi değiştirdi. Sovyetlerin uzay programının kurumsal yapısının bir dahiye dayandığı ortaya çıkacaktı. Uzay Yarışı’nda liderlik, 3 yıl sonra ABD’ye geçti. Uzay yarışının kırılma  noktasına, ABD’nin 20 Temmuz 1969 günü insanın Ay’a ayak basmasıyla ulaşıldı. Bu tarihten sonra iki süper güç arasında rekabet de hızını yavaşlattı.

Bu rekabet hızını düşürse de hiçbir zaman önemini yitirmedi, özellikle son dönemdeki teknolojik gelişmeler uzayın önemi daha da armasına neden oldu. Özellikle Asya kıtasının hem ekonomik hem de teknolojik yükselişi, ABD ve Rusya’nın bu rekabette paylarının azalma endişesi ile birlikte uzayın hem askeri hem de sivil alanda kullanımı konusunda uluslararası yeni aktörlerin çıkmasına ve bu güç dengeleri arasında  sessiz  bir güç savaşlarına sahne olmasına neden olmakta.

Bu güç savaşlarının ana sebeplerinden biriside, geleceğin ekonomik gelişiminde lokomotifin uzay sektörü olacağına kesin gözüyle bakılması. Uluslararası Uzay Vakfı’nın 2014 yılı Uzay Raporu’na göre küresel uzay ekonomisinden elde edilen gelir 2012 yılında 300 milyar $ iken, 2013 yılında toplam yüzde 4 büyüme 314 milyar $’a ulaşmıştır. 2008’den 2013 yılına kadar ise, toplam yüzde 27 oranında büyümüştür. İki yıl sonunda ise uzay ekonomisinin büyüklüğünün 450 milyar doları aşacağı değerlendirtmektedir. Ticari uzay piyasasının en önemli kalemini telekomünikasyon oluşturmaktadır, uydu aracılığıyla yapılan iletişimden her yıl ortalama 17-20 milyar dolar, televizyon yayınlarından da 78-83 milyar dolar kazanç elde edilmektedir. Belirli bir ömrü olan uyduların yapımından, yılda 70-75 milyar dolar kazanılmaktadır.

Rekabetin diğer aktörleri

Avrupa Birliği

Bu yarışa uzun dönem ABD ve Rusya’nın gölgesinde kalan  Avrupa Uzay Ajansı (ESA) da katılmıştır. Avrupa’da bulunan iki eski uzay organizasyonu, ESRO (European Space Research Organization) ile ELDO’nun (European Organization for the Development and Construction of Space Vehicle Launchers) birleşmesiyle 1975 yılında kurulmuştur. 2008 yılı itibariyle de üye sayısı 18’e ulaşmıştır. (Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, Danimarka, İspanya, Yunanistan, Finlandiya, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Norveç, Hollanda, Portekiz, İngiltere, İsveç, İsviçre, Çek Cumhuriyeti) Ajans ayrıca, Kanada, Türkiye, Macaristan, Romanya, Polonya, Estonya, Ukrayna, Slovenya ve Letonya ile kısmi işbirliği antlaşmaları imzalamıştır.

ESA temel olarak hiçbir zaman ABD’ye rakip olmamış, bir çok uzay çalışmasını ABD ile ortak yürütmüş ve ABD’nin gölgesinde kalmıştır. Uzayın rekabetçi hale gelmesi uzay sektörünü, uluslararası arenadaki nitelikli konumunu korumak ve ortak güvenlik ve savunma politikasını güçlendirmek isteyen AB için büyük önem taşımasına neden olmuştur. Bu doğrultuda kendi politikalarını ABD’nin karşı çıkmasına rağmen uygulamaya çalışmaktadır. ESA GALILEO programını (Uydu seyrüsefer, pozisyonlandırma ve zamanlama sistemi), GMES (Çevre ve Güvenlik için Global İzleme) faaliyete geçirmek için çalışmalara başlamıştır.

Çin

1991’lı yıllardan itibaren yüzyıllardır sessiz kalan Asya’nın demografik, ekonomik ve teknolojik yükselişi uzay yarışına da yansıdı. Bunda en büyük etken 1991 yılında Körfez Savaşı sırasında  Amerika Birleşik Devletleri’nin uzayı ve uzay teknolojilerini savaşta geniş bir alanda kullanması oldu. Bu alanlar;

• Harekat Yönetimi (Battle Management)

• İletişim (Communication)

• İzleme (Surveillance)

• Foto-Keşfi (Photo-reconnaissance)

• Uzay-konuslu radar (Space-based radar)

• Meteoroloji izleme ve tahmin (Weather monitoring & forecasting)

• GPS

 Çinli yetkililerin bu savaşı en iyi şekilde analiz ederek uzay teknolojilerinin önemini anlamasına ve hızla bu alana yönelmesine neden olmuştur. Çin bu tarihten 13 yıl sonra dev bir sıçrama yaparak, Ekim 2003’te uzaya insan gönderip döndürmeyi başaran dünyada üçüncü ülke, Asya da ise ilk ülke  oldu. (ABD ve Rusya arkasında), Çin’in başarısı sadece bunla kalmadı, Çin, 11 Ocak 2007 günü kimsenin beklemediği bir olayı gerçekleştirdiAçıklama: http://www.shazinem.net/images/smilies/nokta.gif 1999 yılında uzayda kutupsal yörüngeye yerleştirdiği FY-1C adlı kendi meteoroloji uydusunu vurdu, yerden 865 km yükseklikteki uyduyu bu şekilde yok etmesi  Çin’in uzay çalışmalarında ne denli ileri gittiğinin göstergesiydi. Çin’in bu başarısı uzay alanında başta ABD olmak üzere gelişmiş bir çok ülkeyi rahatsız ederek uzay rekabetinin ve ABD’de Sputnik sendromunun tekrar hortlamasına neden oldu. Bunun üzerine Çin’in uzaydaki uydularını takip etmek için geliştirdiği radarlar teknolojisi de eklendi. Bu Çin’in elinde ABD’nin casus uyduların saptayacak bir teknoloji demekti. Bu olay ABD’yi çok rahatsız  etmişti.

Çin 1991 yılında Körfez Savaşı’ndan çıkardığı önemli sonuçlardan biride GPS yani küresel konumlandırma sisteminin önemi oldu. 2000 yılından itibaren bu alanda başlayan çalışmalar neticesinde (BDS) Beidou Uydu Konumlandırma Sistemi denilen ve aynı zamanda COMPASS veya Beidou-2 olarak bilinen, 35 uydudan oluşan küresel bir uydu konumlandırma sistemi çalışmalarına başladı. BEİDEO  10 uydu ile, Aralık 2011 yılında Çin’de faaliyete geçti ve Aralık 2012 yılında Asya-Pasifik bölgesinde müşterilerine hizmet sunmaya başladı.  2020 yılında tamamlanması ile küresel ölçekte müşterilerine hizmete başlaması planlanmaktadır.

Uzay Programı Çin’in yükselen küresel durumunun ve teknolojik gelişiminin bir sembolü olarak görülmektedir. Aynı zamanda içeride, Komünist Parti’nin bir zamanlar yoksul bir ulusun kaderini değiştirmedeki başarısı olarak gösterilmektedir.

Bugün, kendi imkanıyla yörüngeye uydu yerleştirebilen ülkeden 6’sı Asya’dadır. (Çin, Hindistan, İran, İsrail, Japonya ve Kuzey Kore) Asya kıtasının bu yükselişi sadece teknoloji alanında olmayıp ekonomik olarak da müthiş bir ilerleme kaydetmektedir. Çin, 1979-2013 arasında milli gelirini yıllık ortalama yüzde 9,5 arttırmıştır. Günümüzde, alım gücü itibariyle ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumuna yerleşmiştir.    Bu ülkelerden Dünya’nın en kalabalık, Asya’daki iki ülkesi Çin ve Hindistan’ın rekabeti ve Çin ile Japonya arasındaki tarihsel gerilim, uzak doğuda büyük bir uzay yarışına sahne olmaya başlamıştır.

Hindistan

Bu yarışta diğer önemli aktör de Hindistan’dır. Hindistan da Çin gibi kendi konumlandırma sistemi olan bölgesel navigasyon uydu sistemi anlamına gelen IRNSS’i kurma çalışmalarına başlamıştır.Hindistan uzay kurumu ISRO  uzaya araç gönderme teknolojisinin yanı sıra, yere geri döndürme teknolojisini de geliştirmiş ve başarıyla test etmiştir. 2008 yılında Ay yörüngesine oturtmayı başardığı Chandrayaan-1 uzay aracı ile Ay’da su varlığını keşfeden ülke olmuştur. Yine 2008 yılında aynı anda 10 uydu birden yörüngeye yerleştirmiştir. 5 Kasım 2013 yılında Hindistan, ‘Mars Orbiter Mission (Mars Yörünge Misyonu)’ adını verdiği ve kısaca MOM diye anılan Mars misyonunu başlatmış ve bu görevi başarı ile yerine getirmiştir.

Hindistan ve Çini uzay konusunda bu rekabette öne çıkaran önemli bir konu ise uzay teknolojileri gibi pahalı bir sektörünün maliyetlerini çok aza indirmeleridir. Hindistan 5 Kasım 2013  Mars’a gönderdiği uzay aracının maliyeti 75 milyon dolar olarak açıklanmıştır. NASA’nın Mars’a gönderdiği uzay aracının maliyeti ise 671 milyon dır. Yani MOM’un yaklaşık 9 katıdır. Çin ve Hindistan yörüngeye uydu yerleştirme hizmetini, dünyada bu işi yapan ve önde gelen firmalardan çok daha ucuz bir şekilde yapmaları, Çin’in Hindistan’la bu alanda fiyat yarışına girmeleri, Asya’nın ağırlığını hızla artırmaya başlamıştır. Uzayın önemin anlaşılması ve giderek gelişen ülkelerin bu alanda yer almak istemeleri ile birlikte 50’den fazla ülkenin 2020 yılına kadar uzaya 1000 uydu fırlatılması öngörülmektedir. Bu uyduların % 60-70’nin Asya ülkeleri (Çin, Hindistan, Japonya) tarafından fırlatılacağı değerlendirtmektedir.

Sonuç olarak;

Bir ülkenin tek taraflı olarak uzaya ve uzay silahları gibi stratejik silahlanmaya sahip olması, o ülkenin
dünya düzenini yeniden şekillendirme girişimlerine ve uluslararası arenada kendi diktasını empoze edebilme yeteneği kazandıracağı aşikar. Böyle bir durum ülkeler arasında karşılıklı güvensizlik ve şüphe ortamı yaratacak, diğer ülkeler bu yüzden kaçınılmaz şekilde ulusal güvenliklerini korumak amacı ile kendi adımlarını atmasına neden olacak. Bu güvensizlik ortamı da silahsızlanma alanındaki tüm uluslararası çabaları geçersiz kılacaktır. Şu anda yaşanan uzay rekabeti de bu güvensizlik ortamının bir yansımasıdır. ABD, Çin, Rusya, AB, Hindistan bu güvensizlik ortamında kendi ulusal güvenliklerini korumak
uzay ekonomisi pastasındaki dilimi büyütmek için yoğun bir çaba içine girmiş durumdalar.

Bu yarışın ABD ve Çin arasında geçeceği düşünülmektedir. Çin’in dünyada hızla gelişen uzay konusunda yeni bir güç olarak, telekomünikasyon, görüntüleme ve konumlandırma, keşif, elektronik ve sinyal istihbaratı, seyir, muhabere ve meteoroloji uyduları ile uzay teknolojisini sessizce geliştirmekte. ABD’ye göre, Çin varlıkları ve teknolojisi açısından kendisinin çok gerisinde olduğunu düşünmektedir. Çin ise Amerika Birleşik Devletleri’nin bu alanda sahip olduğu güç asimetrisini aşındırmaya çalışarak, Amerikan uzay üstünlüğüne meydan okumakta.  Bu gelişmeler bize yakın gelecekte  Amerika’nın uzaydaki üstünlüğünün uzun sürmeyeceğini göstermekte. Son olarak Türkiye nerede? Bu sorunun cevabı da bir başka yazıya kalsın…

NOT: Bu yazıyı hazırlamamda yardımcı olan yüksek lisans öğrencim Bekir Aslan’a teşekkür ederim.

Metin GÜRCAN 10 Haz 2016

Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.

Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.

0
kat_l_yorum_1
Katılıyorum +1
0
hatal_d_n_yorsun
Hatalı Düşünüyorsun
0
bilgi_in_te_ekk_r
Bilgi İçin Teşekkür
0
_a_rd_m
Şaşırdım
0
kat_lm_yorum_-1
Katılmıyorum -1
UZAYDA REKABET KIZIŞIRKEN BİZ NEREDEYİZ?
Yorum Yap

Türkiye Aktüel Haber Bültenine Ücretsiz Abone Olabilirsin

Yeni eklenen makalelerimizden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini şimdi başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!