Bir defterin son satırında kendini bulmak
Bazen düşünüyorum da… Hayatım boyunca herkese yetişmişim. Kim ne zaman düşse koşmuşum, kim bir damla umut istese avuçlarıma doldurmuşum. Birinin derdi, kendi derdimden önce gelmiş; başkalarının yaralarını sararken kendi kanayan yerlerimi görmezden gelmişim.
Ama ne garip… Kendime gelince hep geç kalmışım. Kendi yoluma hiç varamamış. Kendi elimden hiç tutamamışım. Hep ertelemişim: “Sonra bakarım, sonra ilgilenirim, sonra yaşarım…” demişim. O “sonra” dediğim günler hiç gelmemiş.
Hayat denen defteri acımadan yırtıp yakmışım. Sayfalarını başkaları için doldurmuşum; bazen onların hikâyeleriyle, bazen onların mutluluklarıyla… ama kendime tek bir satır bile ayırmamışım. En çok da kendime hor davranmışım. Kırılmışım. Dağılmışım. Paramparça olmuşum ama aynaya baktığımda yüzüme gülmeyi zorunluluk sanmışım. “İyi misin?” diye kendime sormayı bile unutmuşum.
Şimdi anlıyorum… Kendine geç kalmak, bir insana yapılacak en ağır ihanetmiş. Çünkü başkasına yetişemediğinde sadece üzülüyorsun; ama kendine yetişemediğinde, varlığından eksiliyorsun. İçindeki en kıymetli parçaları, hiç fark etmeden yitiriyorsun.
Belki defterimin çoğu sayfası kül oldu. Belki kenarlarında yanık izleri var, belki bazı kelimeler silindi, bazı satırlar yarım kaldı. Ama hâlâ kalem elimde. Hâlâ yazabilirim. Ve artık kalan ömrümde önce kendime yetişeceğim.
Kendime bir yuva olacağım. Yüreğimi başkalarına açtığım kadar, hatta ondan bile fazla, kendime açacağım. Yaralarımla barışacağım, eksiklerimi kucaklayacağım. Çünkü biliyorum; insan önce kendi yarasını sarmazsa, başkasının yarasına dokunduğunda kanar.
Çünkü ben, kendi hayatımda bir misafir değil, ev sahibi olmayı hak ediyorum.