Her gün sokaklarda, kalabalıklar arasında yürürüz. Kaçımız durup etrafımızdaki yüzlere gerçekten bakar? Bir yabancının gözlerinde bir anlığına kesişen bakışlarımız, koca bir ömrü saklar. Ama ne vaktimiz var o hikâyeyi öğrenmeye, ne de cesaretimiz. Oysa dünyada en derin acılar, en güçlü direnişler, genellikle sessizce yaşayanların içinde gizlidir.
Bazı insanlar gürültüden uzak, adeta hayatın kıyısında durur. Ama bu bir yanılgıdır; onlar, hayatın tam kalbinde, kimseye çarpmadan yürümeyi öğrenmişlerdir. Ne çok konuşurlar, ne kendilerini öne çıkarırlar. Sessizlik, onlar için bir seçim değil, bir korunma biçimidir. Erken yaşta büyümek zorunda kalanlar, duygularını yutanlar, hayal kırıklıklarını içine gömenlerdir onlar. Bir çocuk ağladığında herkes duyar, ama susan bir çocuk? İşte o, fark edilmeden kaybolmaya başlar. Ve o sessizlik, zamanla bir hayat tarzına dönüşür.
Sessiz insanlar, toplumun görünmez kahramanlarıdır. Evde her şeyi toparlayan bir anne, işyerinde kimseye hissettirmeden yükü sırtlayan bir çalışan, kalabalık bir arkadaş grubunda sadece dinleyen bir dost… Onlar, her şeyi birbirine bağlayan görünmez ipler gibidir. Kimsenin tam olarak tanımadığı, ama bir şekilde her yerde izi olan insanlardır. Mesela, bir kafede köşede oturup kitabına gömülen bir genç kız, belki de yılların yükünü sessizce taşıyordur. Ya da her sabah aynı saatte otobüse binen, ama kimseyle konuşmayan o adam, belki de içindeki fırtınaları susturmayı öğrenmiştir.
Peki, neden sessizlik bu kadar yalnızlaştırır? Belki de sesini duyurmaya çalışan, ama duyulmayan herkes, bir noktada susmayı seçer. Sessizlik, sanıldığı gibi boşluk değil; yaşanmışlıklarla, vazgeçişlerle, içe gömülen kelimelerle dolu bir dünyadır. Sessiz insanlar her şeyi duyar, her ayrıntıyı fark eder, her acıyı hisseder. Ama bilirler ki, her sözcük bazen fazladır. Susmak, bazen en onurlu direniştir.
Toplum olarak biz, genellikle sesi gür çıkanlara, alkış toplayanlara değer veririz. Sessizler ise hep ikinci planda kalır. Ama bir gün o sessiz insan ansızın gider; bir şehir değiştirir, ya da içine kapanır. Ve birden bir boşluk hissedersiniz. Çünkü o, her şeye değmeden dokunmuştur. Onun varlığı, ancak yokluğunda anlaşılır.
Bu yüzden, etrafınızdaki sessiz insanları fark edin. Bir “İyi misin?” sorusu, onlar için bir ilk olabilir. Çoğu zaman kimse sormamıştır. Ve şunu unutmayın: Sessiz bir insanın gülümsemesi, “iyiyim” demekten çok daha güçlü bir haykırıştır. Onlara kulak verin, bir an durup dinleyin. Çünkü sessizlik, eğer doğru okunursa, içimizdeki en derin insan hikâyelerinin sesidir.