Gece, herkesin sustuğu ama kalplerin en çok konuştuğu vakittir. Işığın çekildiği her köşede, gölgeler uzar; kelimeler yerine sessizlik konuşur. Yorgun kalplerin yükü hafiflesin diye, gecenin koynuna bırakılır dualar. Ne gözle görülür, ne kulakla duyulur; ama kalbin en derin yerinde yankı bulur.
Gecenin koynunda, yorgun bir anne geçmişe dokunur. Unutulmuş anılarını tek tek toplar, belki bir resim karesiyle, belki solmuş bir mendille… Sessiz ağlayışı, belki evladına kavuşmak için ettiği bir dua… Belki de geçmişte verdiği bir mücadelede kaybettiği umudun izidir. Sessizlik ona yoldaş olur. Gecede dökülen her gözyaşı, kimse görmeden kabul olunur. Çünkü gece, görünmeyeni görür; yorgun kalplerin ritmini bilir. Ve kimsenin göremediği o içsel çöküşe sadece gece şahitlik eder.
Bir köşe başında nöbette duran asker de geceyi dinler. Gözleri karanlığa alışmıştır ama aklı çoktan geçmişte gezinmeye başlamıştır. Annesinin dizlerinde, sevdiği kadının bakışında, çocukken kurduğu bir hayalin tam ortasında… hepsi o gecede bir duaya dönüşür. Gecede yalnızdır ama bu yalnızlık onun en büyük gücüdür. Çünkü sessizlik içinde yankılanan dua, direncin sesi olur. Vatanı korurken sadece sınırı değil, umutları da nöbetler.
Bir yazar, bir sanatçı, bir hayalperest… belki senin gibi biri, gecede kelimelerle konuşur. Kağıda değil, kalbine yazar önce. Gündüzün telaşında kaybolmuş duyguları gece yeniden bulur. Her cümle biraz iç hesaplaşma, biraz barışma, biraz isyan taşır. Ve yine de umutla doludur. Çünkü gece, yalnızca karanlık değil; iç ışığın en net görüldüğü zamandır.
Yorgunluk bedensel değil yalnızca… bazen yılların yükü, bazen hiç dillendirilmeyen acıların birikimi. Belki de en çok yalnız kalanlar anlar gecenin dilini. Bir bardak çayın buğusunda, eski bir şiirin satırında, yazılmamış bir hikâyenin suskunluğunda… her şey geceye sığınır. Çünkü gece, kimsenin görmediğini görür, duymadığını duyar. O yüzden sessiz dualar hep gecenin kalbine bırakılır.
Gece, bu birikimi sessizce sıvazlar, uykuya yatırmaz; uyanık kalmasını sağlar. Çünkü bazı dualar uykuda değil, uyanıklıkta kabul olur. Özellikle o en içten olanlar, kelimesiz, gözyaşıyla yazılanlar…
Ve sabah doğduğunda, gece geride sessiz bir destan bırakır. Görünmez ama iz bırakır. Yorgun kalpler belki kimseye anlatamaz yaşadıklarını ama bilirler ki gece onları anladı. Onların duasını aldı, sakladı. Ve belki bir gün, tam da ihtiyaç duyulduğunda o dua, bir teselli olarak geri gelir.
Çünkü gece, sadece karanlık değil… aynı zamanda en saf ışığın doğduğu andır.